.
İÇERİK  
  HİZMETÇİLER
  SAHNELEME METNİ
  KAYNAK KULLANIMI HAKKINDA
  JEAN GENET
  SARTRE'DAN (ing)
  Oyun kişisini tanımak, anlamak
  SUÇLU OLMAYA DOĞMAK-SUÇLU OLMAYA CESARET EDEBİLMEK ...
  "HİZMETÇİLER"İN KRİMİNAL TARİHİ
  BILBOQUET
  PAPIN SISTERS
  HİZMETÇİLER-inceleme
  JEAN GENET’E JERRY TARTAGLIA’DAN DOKUNMAK
  VAROLUŞÇULUK
  GİYSİNİN YOK ETTİĞİ BEDEN
  GELENEKSEL TİYATRO VE UYUMSUZLUK TİYATROSU
  LANETİYLE AZİZLEŞMİŞ İNSAN
  EDEBİYAT İLE FELSEFE İLİŞKİSİ ÜZERİNE
  MERAKLISINA GÖRSELLER
  REFAKATLİ İNTİHARLAR
  GARDENAL
  THE UNKNOWN ROLE OF MADAME IN GENET'S LES BONNES
  ÇİFTE DELİLİK-MACBETH VE HİZMETÇİLER
  İNTİHAR
  CİNAYET
  MOTIVES of PARANOIAC CRIME
  SUÇ KAVRAMININ MENŞEİ VE GELİŞMESİ
  SUÇ VE KADIN
ÇİFTE DELİLİK-MACBETH VE HİZMETÇİLER

                                                L A D Y     M A C B E T H

 -William Shakespeare’in  LADY MACBETH’i hakkında psikanalitik görüşler-

Prof. Dr. İsmail Ersevim
 

                      Shakespeare, Freud’den 300 yıl önce şayanı hayret bir içgörü ve sezi ile, “talihsizlik” olarak nitelendirdiği akıl ve ruh hastalıklarını, şaheserlerinin bir çoğunun ana karakterlerine büyük bir ustalıkla giydirmeyi başarabilmiştir; örneğin Kral Lear, Macbeth, Othello, Hamlet, Atinalı Timon, Birçok psikiyatrların da olduğu gibi, benim de ilk aklıma gelen şey, bunlar acaba büyük yazarın kendi içinden gelen benzer dürtülerin san’at form’larına yansıtılmaları mıydı? (Yüceltme = Sublimation). Esas tema, o halde, “Kral Oedipus”ta çok daha direkt bir şekilde ifade edilmiş olan ‘baba katli’ (Patricide) oluyor. Freud’un, dinlerin başlayışlarını açıkladığı “Totem ve Tabu”sunda, ilk kez, büyük oğul babayı öldürür ve annesiyle birlikte olur; daha sonra, pişmanlık ve suçluluk duygularıyla kıvranan küçük erkek kardeşler, büyük ağabeylerini öldürür ama aralarında bir anlaşma yaparlar: artık aile (ve kavim) içi evlilik yok. Tabu (Taboo). Baba ve abi için özel mezar yapılır, her sene törenle anılırlar. Bu ‘myth’, bazı sembollerle ifade edilir, ve ‘ritüel’ler, ‘tören’ler şeklinde kavim ve insanlık tarihi boyunca süregelir ve ‘kültür’ün bir parçası olur. (Yakın tarihimizde toplumumuza babalık-önderlik edenlerin başına gelenler bu yukardakilerden pek de farklı değildirler.)

                      ‘Baba Kıyımı’(Patricide) nın karşı içgüdüsü ‘Çocuk Kıyımı’  (Infanticide)dır. Kutsal kitapların bize ilettikleri Hz. İbrahim - İsmail efsanesi, hepimizin hayatlarinda en değerli öge olan “çocuk”un, inanç sistemleri uğruna nasıl feda edilebileceğinin klasik bir örneğidir. Keza, 1959’da Kartaca’da keşfedilen toplu çocuk mezarları, M.Ö. 310 yılında, Afrika’yı istila eden Agathocles’in şerrinden kurtulmak için, baş tanrı ve tanrıçaları olan Aaron Hammon ve Tanit’e, onların süpernatürel kudretlerini sürdürebilmeleri ve kendilerini düşman istilasından korumaları için, her beş yılda bir, en ileri gelen ailelerinin, ilk doğmuş, sağlam ve akıllı çocuklarının beşyüzünü, ayinlerle, toplu olarak evvela boğup sonra yakarak kurban ettiklerini ortaya çıkarmıştır. Demek ki, evrensel bir dürtüyle karşı karşıyayız.

                      Karı koca Macbeth’lerin hastalıkları neydi? Ş i z o f r e n i  mi? Zira, bir hayal görme (Kama ve Kral Duncan olayı) var. Kesinlikle değil, çünkü o ruhsal hastalık 18-25 yaşlarında başlar, kişinin ruhsal bütünlüğü bozulmuş, gelişimin çok daha erken-primitif evrelerine doğru bir gerikayma olmuştur. Macbeth’ler zaten biryerlere gelmişlerdi, geri devrelere dönüş (regression) söz konusu değildi. Yerine, herkesin içinde doğal olarak var olup da bastırılmış duygular: aşırı haset, grandiose - manyak-paranoid bir düzeyde sergileniliyordu. Ruhsal yapıları çok daha yüksek düzeyde ve organize idi ve suçluluk hissini duyabiliyorlardı. Genç şizofren hiçbir zaman “suçluluk hissi”ni duyumlamaz, hiç olmazsa onun, bilinç düzeyinde farkında değildir. Suç işlediği zaman da, örneğin bıçağını annesine ya da babasına (genellikle ikilemli olduğu sevgi sembollerine) saplar, sonra onların yanında sessizce oturarak ve çoğu kez yüzünde anlamsız bir gülümsemeyle düşüncelere dalar. Ne yaptığı sorulunca da, “Öldü galiba,” ya da “Belki de uyuyor” der ve meditasyon’una (?) devam eder.

                      Macbeth’in ‘gördüğü’ ‘havadaki hançer’ ve onu izlemesi, artı, sonucunda hissettiği korku ve rahatsızlık hissi -ki Lady Macbeth misafirleri çabucak savuşturuyordu-, iki olayın çatışması sonucudur. İlki, işlediği cinayet nedeniyle o büyük suçunu ‘inkar-yadsıma’ (denial) etmek zorundaydı ki vicdan azabı yaşamasın; ama hançer, bir hayal halinde ona gerçeği göstermek; suçluluk hissini uyandırmak için görüntüye geldi. Bunun gerçek bir hallucination’dan ziyade hasdtanın kısmen farkında olduğu hallucinose; kuvvetli bir imgeleme ve yeniden inşa etme olayı olduğunu sanırım. İkincisi de; yadsımasına karşın bilinç yüzeyine çıkan suçluluk hislerinin, dolayısıyla kendisinin de cezalandırılmak arzusunun bir simgesi olarak belirmiş olabilir. Sanki kendi geleceğini de önceden görmüş ve izlemiş oluyordu. Tüm bu karmaşa hislerle yorgun ve bitap düştü.

                      Lady Macbeth’in iki psikolojik sorunu vardı:
 
1) S o m n a m b u l i s m : Uyurgezerlik. Bu, sarhoşların, ya da gelişmekte olan gençlerin, sanki koma’da ya da benzeri hipnotik bir trans içinde, bilinçaltlarında var olan, bastırdıkları bazı dürtüleri sanki yaptıklarından sorumluluk almamak için, ‘bilinçli olmadıkları bir zamanda icra etmeleri’dir. Bereket çoğu zararsız, hasta tarafından hatırlanmayan gezilerdir. Bence Lady Macbeth, ilerde işleyeceği cinayetten de ‘sorumlu olamayacağı’nın egzersizini yapıyordu. 

 2) E l   y ı k a m a :  Eli kana bulanmış, ya da sürekli mastürbasyon yapan bir birey, ellerini devamlı yıkamakla (işte yine bir ritüel) sanki günahını yıkıyor, temizliyormuş gibi olur. Bu bir kompülsiyon (compulsion) karakterini alır. Bu hareketin altındaki dinamik şudur ki, günahkar hissettiren, unutulmak istenen orijinal olay, kompülsif bir şekilde yinelenmiş olur: Öldürülen ced’lere yapılan ritüelistik törenlerin altyapılarında da olduğu gibi. Ümitleri söndükçe de kızar ve depresyona düşer; nitekim çaresizliğini “Arabistan’ın tüm parfüm’leri bu kan kokan parmakların kokusunu değiştiremez”der ve direncini yitirerek ölüme kucak açar.
                                                                     -2-

                       Yine, Lady Macbeth, kocasına, özellikle onun zayıfladığını hissettiği anlarda, Duncan’ı öldürmesi yolundaki provokasyon’larını yaparken, kral hakkında söylediği: “Yatakta yatışı babama öyle benziyordu ki… Yoksa onun işini ben öoktan kendim bitirirdimm..” sözleri de, yine içinde bir “patricide” duygusunun mevcut olduğu (ki mutlak surette çözülmemiş Oedipal durumdan gelmektedir: Bana vermeyen babamı ben öldürürüm!), ama bunun tam tersini savunduğu şeklinde yorumlanabilir. Hikaye, “Arzu ettiği babasını öldürmek, ama sorumlu olmamak..”
 
                        Shakespeare, Londra’yı büyük veba salgını vurduğu sıralarda birçok performans’a ara verildiğinde (1592 ve 1594 arası), ‘The Rape of Lucrece‘ adlı bir şiir yazmıştı. Bu, Roma tarihinde olmuş bir gerçeğin şiire yansıtılmış şekliydi. Konu, Macbeth’in hemen hemen aynıydı: Tullia (Lady Macbeth), kocası Lucius Tarquinis’i (Macbeth), taçtaki hakkını korumak için Kral’ı öldürmesi yolunda ikna eder. Edebiyat eleştirmenleri, bunun ilerde Macbeth’i yazma tarihi olan 1605-6’ya bir öncülük ettiğine inanır: Tıpkı Goethe’nin Faust’u için, Shakespeare’in çağdaşı Christopher Marlow’un “Doctor Faustus”unu temel aldığı gibi.

                        Ö z e t  olarak, bu trajedi, bir ruh hastasının (Karı ve koca beraberce: Folie-a-Deux) aile içi ilişkilerinin bir diğer artistik versiyon’udur. Superego -ki aile tarafından temsil edilir- aile içi ve toplum davranışlarının nasıl içe alınması (internalization) gerektiğini dikte eder. Birçok dürtüler bastırılır (repression); ikilemli hisler: sert-yumuşak, doğru-yanlış, yaşam-ölüm vb., büyüme ve gelişme boyunca gitgide uç kutuplara çekilerek, kişi, ‘orta yol’da birtakım ödünlerle (compromise) kişiliğin davranışını belirşer. Bugün bile tümüyle analiz edemediğimiz iç ve dış faktörler, kısmi paranoya’ya, ya da tüm şizofreni’ye gerileyecek (regression) klinik bir tablo yaratarak, vaktiyle gömülmüş olan -kabul edilemeyecek- dürtü ve düşünceleri, sanki gerçekmiş ya da öyle olması gerekiyormuş gibi (ego-syntonic), bilinç düzeyinde sergileyebilirler. Keşke tüm facialar yalnızca sahnede alkışlanabilse.

                        Bu “çifte delilik = folie-a-deux, Jean GENET’nin, Salah Birsel tarafından Türk Edebiyatına maledilmiş olan “Hizmetçiler” (Nisan Yayınları, İstanbul 1999) de de kendini mükemmel bir şekilde ifade edilmiştir. Özetle, İki kız kardeş, kocası bir suçtan dolayı tevkif edilmiş yaşlıca bir hanımefendinin hizmetçileri olarak çalışırlar. Dıştan kibar ve olumlu, ama içten, öldüresiye pazarlıklı ve aşağı gören, biribirleriyle ters düşen amd gene ölesiye seven, yüz jest ve mimikleri dahi birbirinin kopyası olan bu iki kardeş, nihayet hanımı öldürmeye karar verirler. ‘Gardenal’ isimli zehirli bir maddeyi onun günlük ıhlamur -ya da çayının- içine koyup sunacaklardır. Unutmayalım, hisler en üst derecede ikilemli, işte teşebbüs yarım kalınca -hanım ıhlamuru içmez, kocasını karakoldan kurtarmaya koşar-

                      ”CLAIRE <Çiftin daha pasifi, pasif-agresif; bazen’iyi”i daha çok temsil eden ‘yarı’, bzen de karşısısndakinin agresyon’unu enternalize ederek kumandayı ele alan ‘kudret’-'kötü’>  …..Hanımefendi bize ıhlamur da pişirir. Hanımefendi bizi allak bullak etmek için beyefendiden söz eder. Çünkü hanımefemdi melek gibidir! Hanımefendi güzeldi! Hanımefendi yumuşak huyludur!

                       SOLANGE, (içeri girip):
                       İçmedi mi? İçmez tabii. Bunu kestirmeliydim. Aferin iyi iş görmüşsün.

                       CLAIRE -   Sen sanki becerecektin. <Kızgın. Projeksiyon!>

                      SOLANGE -   Sen daha alay et. Hanımefendi kaçmış. Hanımefendiyi elimizdem uçurmuşuz Claire! Kaçmasına nasıl göz yumdun? Şimdi Beyefendiyi görecek ve her şeyi anşatacak. Hapı yuttuk.

                      CLAIRE -   Üstüme varma. Gardenal’i ıhlamura boca ettim, ama içmedi. Kabahat bende mi?

                      SOLANGE -   Her zamanki gibi sende. <Projeksiyon. Sevdiği birini itham etme!>   <sa.: 62> ”
                     ”SOLANGE -   Elimden geleni yaptım. Kelimeleri ağzımda tutmaya çalıştım. Yoo, suçlamaları evirip çevirmeye kalkma. Ben her şeyi başarıyla sonuçlanması için uğraştım….. Meğer ben, zamanı çekip uzattıkça, sen boşuna vakit geçirmişsin. Hanımı kaçırdın. Bize artık kaçmak düşüyor. Pılımızı pırtımızı toplayıp kaçalım.

                       CLAIRE -   Kurnazlıklarımız hep boşa gitti. Ahi biz lanetli insanlarız.

                       SOLANGE -   Lanetli!  Gene saçmalamaya başlama.

                       CLAIRE -   Ne demek istediğimi anlıyorsun. Bütün eşyalar, bütün nesneler bize düşman! <Şüphe-paranoya> (Sa.: 63)

                       CLAIRE -   Solange, burada keselimm. Artık dayanamıyorum, bırak beni.

                       SOLANGE -   Devam edeceğim, tek başıma devam edeceğim, canım! Kımıldamayın! Avucumuzun içindeyken hanımefendinin kaçması imkansızdı. (Claire’in üzerine yürüyerek) Ve bu defa böylesine ödlek bir kızın hesabını görmek istiyorum.

                       CLAIRE - Solange! Solange! İmdat!

                        SOLANGE -   İsterseniz bağırın. Son çığlığınızı atın isterseniz hanımefendi. (Claire’i iter, Claire bir köşeye büzülür kalır.) Hele şükür! Nihayet hanımefendi öldü! <Fantazi’de düşmanını: sevdiği kardeşini öldürmek. “Profective Identification“> ….. Ölü şakayı abartmış olacak. Aa, hanımefendi… Ben de hanımefendinin eşitiyim <sevgi ve nefret duygusu ve onun temsilcisiyle olan özdeşim!> ve başım dik yürüyorum. (Güler!) Hayır, Komiser Bey hayır! <İllusion!> İşim hakkında hiçbir şey öğrenemeyeceksiniz!….. Beni deli sanıyorlar herhalde…. Hanımefendi yalnızlığımın farkında. Gerçekten bağışlar mı beni? O iyiliğin ta kendisi. Benimle büyüklük yarışına girmek isitiyor.. (Delusion de grandeur: büyüklük hezeyanı) Oysa, büyüklüklerin en yırtıcısı bende… Neyse ne! Şimdi yapayalnızım… Korku saçıyorum………..  (Kapıya doğru yönelir. Açar ve balkona çıkar. Arkası dönük olarak, seyircilere tiradını yapar.) Cellat bana eşlik ediyor Claire! Cellat bana eşlik ediyor (Güler). Mahallenin bğütün hizmetçileri, CLAIRE’i ebedi mekana götüren uşaklar, hepsi bir kortej halinde SOLANGE’ı götürüyorlar. Çelenk, çiçek, sancak… Çanlar çalıyor…. Kısa pantolonlu, beyaz çoraplı uşaklar. Ellerinde çelenkleri. Daha geriden erkek hizmetçiler geliyor. Onların arkasında bizim gibi giyinmiş kadın hizmetçiler…… En arkada da kilise adamları. Bütün bunların başında da ben. Cellat beni avutmaya çalışıyor. Çığlıklar ve alkışlarlla selamlıyorlar beni. Rengim soluk ve öleceğim.  (İçeri girer.) Ne çok çiçek vardı! Doğrusu çok güzel bir cenaze töreni düzenlemişler, değil mi? CLAIRE! (Hıçkırarak bir koltuğun üzerine yıkılır, sonra gene ayağa kalkar!) Çare yok hanımefendi, polislere boyun eğiyorum. Beni yalnız polisler anlar. Onlar da bizim gibi sevilmezler……… Geç oldu. Herkes yattı. Artık keselim.

                       CLAIRE, eliyle susması için işaret yapar.
                       -Ihlamurumu verin CLAIRE! <Kızkardeşine, sanki o kendisine hitap ediyormuş gibi emir verir. Reversal: Tersine çevirme; Projective Identification: Yansıtmalı Özdeşim; tipik “folie-a-deux: Çifte delilik!>

                        SOLANGE -  Fakat…

                        CLAIRE -   Ihlamurumu verin dedim. İtiraz etme. Şu son dakikalarımızı nasıl dolduracağımıza ben karar vereceğim! SOLAGE, sense beni kendinde saklayacaksın!

                         SOLANGE -   Oo, yo, yoo! Sen çıldırmışsın. Gidelim buradan! Çabuk CLAIRE, durmayalım. Evin her köşesinden zehir fışkırıyor.

                         CLAIRE -   Sen bir ödleksin. Sözümden çıkayım deme. Artık sınıra vardık. SOLANGE. Sonuna kadar gideceğiz. Sen tek başına, ikimizin varlığını birden yaşayacaksın…….. Hanımefendinin ıhlamurunu içmesi gerekiyor……. Çünkü uyuması gerek..

                         SOLANGE -   Çünkü uyuması gerek <Hipnotize edilmiş gibi>

                         CLAIRE -   Ihlamurumu getir, dedim!

                         SOLANGE -   Ama Hanımefendi…

                         CLAIRE -   Peki, söyle.

                         SOLANGE -   Ama hanımefendi, soğudu ıhlamurunuuz.

                         CLAIRE -   Olsun, öyle içerim. Ver! (SOLANGE tepsiyi getirir.) Ooo, hem de en pahalı, en gözde fincan!
                         (CLAIRE fincanı alır içer. O ıhlamuru içerken SOLANGE, yüzü seyircilere karşı, kıpırdamadan durur. Elleri kelepçeliymiş gibi çaprazdır.)

                                                               - PERDE -
 

HAKKINDA  
 

HİZMETÇİLER


CLAIRE : SELİN TÜRKMEN

SOLANGE : BERNA ADIGÜZEL 

HANIMEFENDİ : ÖZGE O'NEILL 
 
_________________________

Yazan: Jean GENET

Çeviren: Salah BİRSEL 

Ortak Reji Çalışması

Dramaturg: Sinem ÖZLEK

Dekor: Cihan AŞAR

Kostüm: Onur UĞURLU

Işık: Murat İŞÇİ

Müzik: UTKU AKINCI


Süpervizör: Engin ALKAN
_________________________


 İLK GÖSTERİM: 21 EKİM 2009  



 
İLETİŞİM  
 
 
Bugün 6 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol